Haber:Hicran SÜNGÜ
Cem Vakfı Babaeski Şube Başkanlığı, Muharrem Yası matem Lokması verdi.
28 Eylül Perşembe günü Tansa Kır Lokantasında gerçekleştirilen Oruç Açma Lokmasına; CHP Kırklareli Milletvekili Türabi Kayan, Cem Vakfı Genel Müdürü Hıdır Akbayır, Belediye Başkanı Av. Abdullah Hacı, Büyükmandıra Belediye Başkanı Sertaç Balyemez, CHP Babaeski İlçe Başkanı Erol Mutlu, CHP Lüleburgaz İlçe Başkanı Özgür Kaya, Cem Vakfı Babaeski Şube Başkanı Hüseyin Yeşilbaş, Esnaf ve Sanatkarlar Odası Başkanı Türkay Topal, Ziraat Odası Başkanı Şahin Arslan, Şoförler ve Otomobilciler Odası Başkanı Mustafa Buyur, ADD Babaeski Şube Başkanı Binnur Güdücüler, Bulgaristan Türkleri Derneği Başkanı Fatma Özcan, Balkan Türkleri Derneği Başkanı Mümin Gençoğlu,Muharip Gaziler Derneği Başkanı Namık Kahraman ve Merkez Mahalle Muhtarı katıldı.
Muharrem Ayı dolayısıyla 8. Gününde verilen Oruç Açma Lokması programının açılış konuşmasını Cem Vakfı Babaeski Şube Başkanı Hüseyin Yeşilbaş yaptı. Günün anlam ve önemini belirten konuşmayı ise Hayati Dağlıoğlu gerçekleştirdi.
Alevisiyle, Bektaşisiyle, Mevlevisiyle, Sünnisiyle tüm İslam dünyasının çok özel ve önemli günleri vardır diyen Dağlıoğlu şunları aktardı;
“Muharrem ayı , ehlibeyt sevgisi ile dolu her Müslüman için bir matemin ifadesidir.Tanrı sevgisi için inandığı değerler uğruna yaşamını ve en sevdiği kişilerin hayatlarını verebilme erdeminin, onurlu ismi; hz. hüseyin için tutulan muharrem mateminin 8nci günündeyiz. Bu kutsal ay, Allah’ın rızasını ve sevgisini kazanmak, toplumsal birliği, kardeşlik ve barış duygularını pekiştirmek, zulme ve haksızlığa karşı çıkmak, mazlumdan yana olmak, gönülleri insan olma onuru ile yıkanma ayıdır.
Onursal başkanımız prof. dr. izzetin doğan “bizim alevi/ bektaşi islam inancımız da cebir, şiddet, kin ve nefrete yer yoktur.” Hacı Bektaş veli efendimiz ise; “incinsen de, incitme” diyor. Bu gün hala bu anlayışa sahip yurttaşlarımıza yönelik ayrılımcılık maalesef sürmektedir. Yok sayılan talepleri, görmemezlikten gelinen Alevi/Bektaşi yurttaşlarının tek bir isteği vardır. Ötekileştirilmemek, ibadetlerini rahatça yapabilmek ve bu ülkenin yapı taşı olarak anayasanın 10ncu maddesi gereği eşit yurttaş olarak hayatlarını idame ettirmek.
“Kerbela olayı” ile İslam alemine soktuğu ikilik ve bundan doğan mezhep çatışmaları; insanlık düşmanı Emevi krallarının sahneye koydukları en kanlı ve aşağılık oyundur. Muaviye ve oğlu yezit el ele vererek milyonlarca insanın arasına bölücülük ve düşmanlık sokmak suretiyle yalnız kendi kişisel çıkarlarını elde etmeye çalışan ve bu uğurda yüz binlerce masum insanın kanını döken zalim hükümdarlar; insanlığın daima lanetle anacakları zorbalardır. Bu Emevı soyunun Ehl-ı Beyt evlatlarına yaptıkları büyük fenalık dünya durdukça hiç unutulmayacaktır. Acı çektirilmiş, kıyımdan geçirilmiş son peygamberimiz Muhammed Mustafa’nın soyu kurutulmak istenmiştir. Halbuki kuranı kerim Ehlıbeyt’i kutsal olarak tanımlıyor. ehlibeyt adına bir çok ayet vardır. 1,2 örnek verirsek; Hz. Muhammed efendimiz gadir hum hutbesinde “sîzlere iki bırakıyorum, biri kuran-ı kerim, diğer biri de ehlibeytim” dir. demiştir.
Sura suresi 23ncü ayet : “Ey Muhammed sen ve sana inananlara de ki; ben size getirdiğim bu hak dine karşı, hiç bir şey istemiyorum. Yalnız ve yalnız, ehlibeytime hürmet ve bağlılığınızı istiyorum. Muharrem ayı içinde Ehl-i Beyt için ağıtlar, mersiyeler söylenir,
Yüzyıllardır yerleşmiş gelenek ve ananelere göre muharrem yası ve matemi sırasında hayvan kesilmez, mümkün olduğu kadar su içilmez, susuzluğu etsiz sebze ve kuru bakliyat yemekleri ile gidermeye çalışılır. Eğlence yapılmaz. Matemin sonunda kurbanlar kesilir, aşureler pişirilir ve başta komşular olmak üzere herkese dağıtılır. İster alevi, ister Sünni, ister Hristiyan, ister Musevi olsun. insanlığın tümünün oruç borcu vardır Hz. Hüseyin’e; çünkü onun uğruna canını verdiği değerlerin tümü insanlığın ortak değerleridir. Adil yasalarla yönetilen bir ülkede yaşamak, eşit şartlarla yaşatılan bir ülkede yaşamak, insanların kendi varlıklarını yok olanların ki ile paylaştıkları bir ülkede yaşamak, insanların kul hakkına el uzatamayacakları ve bunu da düzenleyen bir düzenin bulunduğu bir ülkede yaşamak gibi.
Kerbela olayı dinin; kişisel hırs ve amaçlar doğrultusunda nasıl bir araç olarak kullanılabildiğini bütün açıklığı ile gözler önüne sermiştir. İmam Hüseyin bize mazlumluğu ile zulme karşı durmayı, onurumuzu korumayı, şerefli ölümüyle, şerefle yaşamanın bir hak ve görev olduğunu göstermiştir. Alevi-Bektaşi kültürü insanlık var olduğu sürece devam edecektir.
Türkiye Cumhuriyetinin eşit haklarına sahip olduğuna inandığımız yurttaşları olarak; Ülkemizdeki kalbi Allah sevgisi ile dolu olan tüm inanç sahiplerine saygı duyuyoruz.”
Daha sonra konuşan Cem Vakfı Genel Müdürü Hıdır Akbayır ise şunları dile getirdi;
“Bu benim Babaeski’ye 15 gün içinde ikinci gelişim. Bu sıcak karşılamadan dolayı öncelikle sayın belediye başkanımıza ve değerli dostlara yine teşekkürlerimi sunuyorum. Sizleri böyle samimi ve sıcak yakalamışken vakıf hakkında bilgi vermek istiyorum. Vakfı 1995 yılında Profesör Dr. İzzetin Doğan ve arkadaşları tarafından kurulmuştur. Bugüne kadar da temel kuruluş amacı din ve vicdan özgürlüğünün ihlal ve ihmallerini önlemektir. Çünkü biliyorsunuz bu ülkede 25-30 milyon alevi, bektaşi, nusayri, mevlevi inancına sahip alevi kesimi yaşamaktadır. Biraz önce Hayati Baba’nın bahsettiği gibi anayasamızın 10. Maddesinde ne kadar yurttaşlar yasalar önünde eşittir ve inançlarından dolayı ayrımcılığa tabi tutulamaz dense de maalesef bu uygulamada pek karşımıza çıkmıyor. Ve bu nedenle de vakıf tamamen hukuksal yollarla bu hakları talep etmiştir. 2005 yılında başlayan hukuk süreci 2010 yılına kadar iç hukukta açtığımız temel davaların hepsi reddedildi. Bunların üçü açtığımız temel davalardı. Bir tanesi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerinde alevi inancına yer verilmediği ve objektif kriterlere sahip olmadığı gerekçesiyle açtığımız dava idi. Bir diğeri elektrik biliyorsunuz inanç merkezlerinde yani camilerde veya ibadet yerleri olarak kabul edilen yerlerde elektrik giderleri Diyanet İşleri bütçesinden karşılanır. Bu yasa 2008 yılında çıkmıştır. Öyle çok eski bir yasa da değil. Orada şöyle bir hüküm vardır. Diyor ki ücretsiz girilen ve halkın ibadetine açık olan yerlerin elektrik giderleri Diyanet İşleri bütçesinden karşılanır. Biz bu talebimizi de ilgililere ilettiğimiz zaman bu da reddedildi. Ve bir üçüncüsü malum bu ülkede yurttaş olarak yaşayan herkes görevlerini yapmak durumundadır. Örneğin askerlik. Ancak hizmet alanlarında aynı şeyleri göremiyoruz. Mesela Cem Evlerinin ibadethane olmaması, dedelerin ve babaların bir eğitim kurumlarının olmaması ve yine aynı şekilde özlük haklarının olmaması gibi temel sorunlarımız vardı. Bunlarda söylediğim gibi iç hukukta reddedildi. 2010 yılında Avrupa İnsan Hakları mahkemesine bu üç ayrı ayrı reddedilen davaları götürdük. Bunlardan ilki olan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri ile ilgili olan dava, 2014 yılının eylül ayında sonuçlandı. Ve mahkeme sonucunda şunu söylüyordu. Müfredatın ebeveynlerin inanç ve mezhebi düşüncelerine cevap vermediği ve objektif kriterlere sahip olmadığı yönündeydi. Bunun üzerine Milli Eğitim Bakanlığı bazı iyileştirmeler yapar gibi yaptı. Hacı Bektaşi Veli’nin hayatını okuma parçası olarak koydu. İşte dedi bakın alevilere ben müfredat değiştirdim falan. En son geçtiğimiz temmuz ayında yine bu konuyla ilgili bakanla da görüşmemiz oluyor. İkinci davamız olan elektrikle ilgili yasada yine Avrupa İnsan Hakları mahkemesi tarafından 2014 aralık ayında yine kabul gördü. O da hala yürürlükte yok. Bizim temel yasa dediğimiz yasa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde görüldü.
Sevgili dostlar içimizdeki hukukçular çok daha iyi bilirler büyük dairenin önemi şudur. Büyük daire 17 hakimli değişik ülkelerin yargıçlarından oluşan bir yargı kurumudur. Ve kararları kesindir. Tabii ki bu kararların denetim yetkisi de Avrupa konseyine aittir. Avrupa İnsan haklarının verdiği karar; 1) Cem Evi ibadethanedir. Alevilerin ibadethanesidir. Diğer ibadethanelere tanınan tüm imtiyazlar Cem Evlerine de tanınacaktır. Ve aynı şekilde özlük haklarının da verilmesi gerekir diye tescil edildi. Bu haklar 2016’nın 20 Nisanında en son kesin hükümler verildi. Ancak bugüne kadar henüz uygulanmadı. Kararlar hayata geçmedi. Ülkede olağanüstü hal diye darbe girişimleri vesaire değişik olaylar vardı evet ama biz eminiz ki bu hakların verilmesi toplumsal barışa katkı sağlayacaktır. Bize göre bu ülkede yaşayan bireylerin birbirini tanımışlığı yok. Yani aleviler Sunnileri, sunniler alevileri gerçek manada tanımıyorlar. İnançlarının ne olduğunu tam olarak bilmiyorlar. Bu trakyada bir hassasiyet var, belirteyim. Ben alevi derken bektaşi, nusayri,mevlevi herkesi kastediyorum. Daha önceki bir toplantıda alevi dediğim için bir bektaşi yoldaşım bana çok kızmıştı. Niye bektaşi demiyorsun diye. Ben alevi derken hepsini kastediyorum. Bize göre evet toplum birbirini gerçek anlamda tanımıyor.Ben üniversiteden emekli bir öğretim görevlisiyim. Ve aynı üniversitede beraber çalıştığımız bir doçent arkadaşımız bana hocam mum söndü nedir bana anlatır mısın dedi. Ben bu örneği çok çarpıcı olduğu için veriyorum. O doçentin belki de cesaretle dışa vurup dillendirdiği bir örnektir. Toplumun genelinde değil belki ama özelinde hep bu vardır. Biz istiyoruz ki toplum birbirini tanısın. Alevisi sunnisi birbirini bilsin. Ama öyle bir tanısın ki Yunus’un dediği gibi ‘’gelin tanış olalım’’ sevelim sevilelim bu dünya kimseye kalmaz. Bu işin felsefesi ve temeli bu. Herkesin inancı kendisine aittir. İşte yine dediğim gibi hukukçular çok daha iyi bilir sevap da günah da suçta bireyseldir. Kimse kimsenin yerine ne cennete gider ne cehenneme gider. Kimse kimsenin yerine ceza almaz. Şimdi bu genellemeden sonra Babaeski’nin üzerindeki bu sıcak ortamı fırsat bilerek burada açılan bir şubemiz var ve sayın başkanım geçen on beş gün öncede ziyaret etti. Çok memnun oldum kendisini tanımaktan. Artık bu toplumsal barışa katkı sunmak amacıyla da burada bir Cemevi’nin hep beraber el birliğiyle yapılmasını ve bizde sivil toplum kuruluşu olarak ne kadar katkı sunabilirsek o oranda sunarız. ama devlet kurumlarının da bir an önce Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde kazandığımız ve uygulanmak zorunda olan bu hükümlerin uygulanarak genel bütçeden pay verilmesi ve artık bu sıkışıklıkların giderilmesini istiyoruz ki bu tür konuşmalar artık geride kalsın. Cemevleri ibadethanedir tartışması artık bitsin. Toplumsal barışa katkı sunacağı için biz bir an önce yapılması gerektiğini düşünüyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. Bunu da sayın belediye başkanımıza özel olarak söylüyorum. Cemevinin temel atma töreninde buluşmak üzere.”
Gerçekleştirilen etkinlikte son olarak konuşan Babaeski Belediye Başkanı Av. Abdullah Hacı ise;
“İslam dinin temelinde sevgi ve hoşgörü vardır. İslam dini sevgiye ve hoşgörüye dayanır. İşte bu akşamki sofrada bunun ispatıdır. Biz bu farklılıkları zenginliğimiz olarak kabul ediyoruz. Zaten biz bunu Babaeski’de gerçekleştirdik. Babaeski’de yollar yapıyoruz, kanallar çekiyoruz suları getiriyoruz ama belki elle tutulup gözle görülür kağıt üzerinde bir anlaşma göremeyiz. Fakat inancı ne olursa olsun sadece inanç bakımından da değil özel yaşam bakımından da toplumsal barışı Babaeski’de gerçekleştirdik. Burada kimse kimsenin inancına karışamaz. Buna zaten izin vermeyiz. İsteyen istediğine inanır. İsteyen istediği gibi yaşar. En güzel olanı da budur. Bakın yüz yıllar evvel Karbela’da gerçekleşen bir olay bugün dahi bizi nasıl üzüyor. Nasıl etkisi altında kalıyoruz. Ben Bosna Hersek’te Fatih Sultan Mehmet’in ahidnamesini okuduğumda şöyle bir cümle vardı. Herkes istediği gibi inanabilir, inancının gereğini yerine getirebilir. İstediği gibi ibadetini yapabilir. İbadet yapma özgürlüğüne sahiptir. Herkesin ibadeti benim kılıcımın teminatı altındadır. Bugün bizim kılıcımız yok, kılıçla bunu sağlayamayız. Sayın genel müdürüm topu bana attı ama benden önce adım atması gereken merciiler var. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde dava kazanılmış. Ama derhal hükümetin bunu uygulamaya koyması ve üç hukukta düzenleme yapması gerekiyor. Yani cemevlerinin ibadethaneden sayılması gerekiyor. Biz imar kanunlarımızı açtığımızda belediye olarak bir ibadethane alanı bırakıyoruz fakat açılımda sadece şu var. Biz onları diyanete tahsis ediyoruz , orada da şu var buraya sadece cami, kilise, sinagog yapılabilir. Cemevininde yapılması için yasal bir düzenlemeye ihtiyaç var. Ondan sonra hep birlikte derhal gerekli adımları atarız. Ben bu sofraları kalıcı ve sürekli olmasını temenni ediyorum. Bu kardeşliğimizin kalıcı ve sürekli olmasını temenni ediyorum. Yine buradan kendisiyle sohbet etmekten huzur bulduğum İzzettin Doğan’a da bin selam gönderiyorum. Muharrem ayı orucunuzun yaradan katında kabul edilmesini temenni ederim.