Haber: Erhan Ertürk
Edirne’de Yunanistan Konsolosluğu önünde toplanan Edirne Balkan Türkleri Federasyonu üyeleri 202 yıl önce 1821’de yaşanan Mora Katliamında hayatını kaybedenleri anma programı düzenleyerek siyah çelenk bıraktı. Programda Babaeski Balkan Türkleri Dayanışma Derneği Başkanı Gülsüm Kaynaklar ve yönetim kurulu üyeleri de yer aldı.
Edirne Balkan Türkleri Federasyonu Adına Başkan Vekili Macit MUTLU basın açıklamasını okudu.
1821 öncesi şu anki Yunanistan toprakları içinde bulunan Mora Yarımadasında 80.000 den fazla Türk bulunduğunu ifade ederek basın açıklamasına başlayan Edirne Balkan Türkleri Federasyonu Başkan Vekili Macit Mutlu; ‘’Ancak Osmanlı Devletine karşı bağımsızlık amacıyla 1814 yılında kurdukları Philiki Eterya örgütü çok büyük katliamlar yaparak 1829 a kadar Mora da hiç Türk bırakmamıştır. Farklı etnik gruplardan insanların dostça yaşadığı topraklar kan gölüne döndürülmüştür.
Philiki Eterya örgütü ilk önce Mayıs 1821 de Atina şehrinde 2000 Türk’ü katletmiş, daha sonra 19.Ağustos. 1821 de Nevarin şehrinde 3000 Türkü katletmiş. “Türklere ölüm” sloganlarıyla 23.Eylül.1821 Mora yarımadası Tripoliçe şehrinde savunmasız çocuk kadın hamile yaşlı demeden, aralarında Yahudilerin de bulunduğu 40 000 Türkü hunharca acımasızca önce işkenceyle katletmişlerdir. Tüm olup bitenler vahşete sessiz kalan “medeni modern” Avrupa’nın gözü önünde bu soykırımı gerçekleştirmişlerdir. Bu katliamlar canlı bir Türk kalmayınca dek devam etmiştir’’ dedi.
‘’Rumlar katliamda kesilen kafaları piramit haline getirip gösteriler yapıyordu’’
Basın açıklamasında Başkan Vekili Mutlu; ‘’Canlı Türk kalmayınca kan ile beslenen bu caniler bu sefer de Türk mezarlarından Ölülerin kemiklerini çıkarıp yakmışlardır. Yunan din adamları Türklerin öldürülmesini teşviki için kiliselerde çan çalıyordu. Bu vahşi katliama direnme çağrısında bulunan Tripoliçe Kadısı Halim Efendi, Barbar çeteciler tarafından üzerine kızgın yağ dökülüp yakılarak katledildi. Rumlar katliamda kesilen kafaları piramit haline getirip gösteriler yapıyordu.
Amerikalı tarihçi Justin McCarthy, şu sözlerle dikkat çekmişti: “Üç gün boyunca zavallı Türk yerleşimciler, bir vahşiler güruhunun şehvetine ve zulmüne teslim edildiler. Ne cinsiyet ne de yaş ayırt edilmedi. Kadınlar çocuklar dahi öldürülmeden önce işkenceden geçirildiler. Kıyım öyle büyük ölçüde idi ki çetecilerin liderinin kendi bile; “Kasabaya girdiğimde YUKARI HİSAR kapısından başlayarak Tripolice meydanına kadar, atımın nalları hiç yere değmedi! demektedir.
Yunan eşkiyalarının yaptığı katliamları tarihten silmek mümkün olmayacaktır, aynen Mora, Tripoliçe, Navarin, Çamerya katliamlanında olduğu gibi.
Günümüze geldiğimizde Yunanistan’ın yapmış olduğu katliamlar boyut değiştirmiş; kültür, eğitim ve inanç katliamlarına dönüşmüştür.
Yunanistan bozgunculuğuyla son zamanda öğrencileri hedef almış, Lozan Barış antlaşması ile garanti altına alınan Türk azınlığa karşı tutumu her geçen gün sertleşmektedir. 1923 yılında Türk azınlığı’na ait 307 olan okul sayısı, bu yıl 9’zu daha kapatılarak 93’çe kadar kasıtlı bir biçimde düşürülmüştür. İskeçe Azınlık
Lisesi’nde geçen yıl 700 ün üzerinde olan öğrenci sayısı ikili öğretime zorlandığı için bu yıl 583 öğrenciye kadar düşürülmüş, tekli öğretim yapılabilecek iken öğrencileri Yunanistan Devlet okullarına gitmeye zorlamak için yine ikili öğretime devam zorbalığına devam etmektedir. Hatta öğrenciler tütün deposundan bozma, sağlığa uygun olmayan bir binada eğitime zorlanmakta, yeni okul binası yapımı konusunda görevli olan Yunan Devleti değil kendisi yapmak, bağışlarla yapılmasını dahi engellemektedir. Yapılan çalışmalar Kültürel bir katliamdır.
Yunan yöneticilerin baskıları sadece eğitimle sınırlı kalmamış, Müslüman Türklerin dini değerlerine Yassıköy Belediyesi, Narlıköy Müslüman mezarlığına saldıranlara göz yummaları ile de olay İnanç katliamına dönüşmüştür.
Ülkemizde hiçbir antlaşmada yer verilmeyen; Ekümeniklikten bahsedilirken, Sümela Manastırında ayin yapılmasına izin verilirken, azınlıklara mal varlıkları teslim edilirken, Müslümanlar dışındaki diğer inançlara sahip olan azınlıkların ibadethaneleri Türkiye Cumhuriyeti tarafından restore edilip teslim edilirken, 24 Temmuz 1923 tarihinde imzalanan Lozan Barış Antlaşması ile uluslararası platformda güvence altına alınan Batı Trakya Azınlık haklarının birer birer yok edilmeye çalışılması kabul edilemez.
Balkan Türkleri Federasyonu olarak Batı Trakya Türk Azınlığın kendi haklarını savunduğu her faaliyetin destekçisi olduğumuzu burada ilan ediyoruz.
Değerli Basın Mensupları ve değerli Sivil Toplum Kuruluşları temsilcileri; Geçmişte Yunan eşkiyalarının, günümüzde Yunanistan yöneticilerinin yapmış olduğu bu katliamları lanetliyoruz. Hangi etnik gruba ve inanca dahil olursa olsun zorbalıkla karşılaşmasını istemiyor, karşılaşanların da yanında olduğumuzu beyan ediyoruz. Balkanlarda yapılan tüm katliamlarda canını vermiş atalarımızı saygıyla anıyoruz’’ dedi.