Muharrem Ayı ve Aşure Günü ile ilgili olarak Kırklareli Müftülüğü’nden bir yazı paylaşldı. Yazıda; Aşure gününün önemi ve Muharren Ayı anlatıldı.
Kırklareli İl Müftüğünden Muharrem ayı ve aşure günü ile ilgili yazıda; “Dini kültürümüzde önemli bir yere sahip olan, kutsal bilinen günlerden biri de “Aşûra günü”dür.
Aşûra günü, kameri aylardan Muharrem ayının 10. günüdür. Peygamberimizin Mekke’den Medine’ye hicret ettiği yıl, Hicretten 16 yıl sonra Hz. Ömer devrinde takvim başlangıcı olarak, “Muharrem” de bu yılın ilk ayı olarak kabul edilmiştir. Bu bakımdan Muharremin birinci günü, İslam kültüründe Hicri yılbaşı olarak bilinir.
Muharrem ayı, Receb, Zilkade ve Zilhicce aylarıyla birlikte “haram aylar” denilen ve dinimizde savaşın haram kılındığı aylardır. Cahiliye devri arapları bile bu aylarda savaş ve benzeri hadiselerden uzak dururlardı. Bugün İslam dünyasına baktığımızda müslümanların birbirlerini katletmede ne kadar acımasız ve merhametsiz olduklarını, cahiliye devri araplarından öğrenmeleri gereken hususlar olduğunu anlayabiliriz.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Ramazan orucundan sonra, tutulan oruçların en faziletlisi Muharrem ayında tutulan oruçtur” (Nesai,Kıyamü’l-Leyl,6)buyurmuştur. Muharrem ayının 9 ve 10; yahut da 10 ve 11. günlerinde oruç tutmanın sünnet olduğunu ifade edelim.
Kaynaklarımıza göre tarihte, Aşûra gönlerine rastlayan pek çok önemli olay cereyan etmiştir. Hz. Nuh’un gemisinin tufandan kurtulup Cûdî Dağı’na oturması, Hz. Âdem’in tövbesinin kabulü, Hz. İbrahim’in ateşten kurtulması, Hz. Yusuf’un kardeşlerine kavuşması, Hz.Yunus’un balığın karnından çıkarılması, Musa ve kavmini (İsrailoğulları’nı) Firavun’un zulmünden kurtararak Firavun’u suda boğması gibi hadiseler, bunlardandır.
Muharrem ayı Osmanlı Devleti’nde de önemli bir yere sahipti. Bu ay dolayısıyla şâirler tarafından “Muharremiye” adı verilen şiirler kaleme alınır, bu ayda devlet erkanı padişahın huzuruna çıkarak yeni yılını tebrik eder ve padişahın “Muharremiye” denilen hediyelerini alırlardı.
İslam tarihinde, Aşûra gününde meydan gelen en acı ve üzücü hadiselerden birisi Kerbelâ faciasıdır. “Kerbelâ faciası”, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in, “Kim Hasan ve Hüseyin’i severse beni sevmiş olur”(İbn-i Mace,Mukaddime,11), ”Allahım! Ben bu ikisini seviyorum. Sen de onları ve onları seveni sev!” (Tirmizi,Menakip,30) buyurduğu iki torunundan biri olan Hüseyin’in, yanındakilerle birlikte şehit edildiği elim hadisedir. Bu olaydan sonraki tarihte Muharrem’in onuncu günü, İslam toplumunun bazı kesimlerinde mâtem günü sayılmış, bu matem daha sonraları geniş çapta resmi bir hüviyete bürünmüştür.
Hz. Peygamber(s.a.v.)’in Ehl-i Beyti’ne saygı duymak, onlara karşı muhabbet beslemek bütün Müslümanlar için kutsal bir görevdir. Hz. Hüseyin Efendimiz’in şehadeti, her Müslümanın mutlaka üzüntü duyduğu hadiselerdendir.
İslam tarihinde meydana gelen ve İslam toplumunda derin yaralar açan Kerbelâ gibi başka hadiselerin de var olduğunu da hatırlatmakta fayda vardır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) risalet günlerinde, bizzat bir Yahudi kadının hazırladığı koyun etiyle zehirlenmek istenmiştir. Hz. Ömer (r.a.), Sabah namazı kıldırırken “Ebû Lü’lüe” adındaki Hristiyan bir köle tarafından hançerlenerek şehit edilmiştir. Hz. Osman (r.a.), münafıkların tutuşturdukları bir fitnenin sonucunda hilafet görevi devam ederken evi muhasara edilerek, eşi Naile’nin huzurunda Kur’an okurken oruçlu olarak şehit edilmiştir. Hz. Ali (r.a) de sabah namazına giderken “Hârici” bir köle olan “İbn Mülcem” tarafından başına vurularak ağır yaralanmış ve arkasından şehit olmuştur. İslam tarihinde “Cemel Vakası” ve “Sıffin Savaşı” diye anılan üzücü hadiseler de maalesef iki Müslüman taife arasında, hem de aralarında Sahabenin de bulunduğu guruplar arasında cereyan etmiştir.
Hz. Peygamber ve Hz. Ebubekir (r.a.)’den sonra gelen üç büyük halifenin, kendi hayatları pahasına müsaade etmedikleri “fitne”, İslam toplumunun kendi içerisindeki münafıklarca zaman zaman alevlendirilerek günümüze kadar gelmiştir. Hz.Peygamber,” Fitne uykudadır, onu uyandıranlara Allah lanet etsin” (Keşfü’l Hafa,11/108)buyurmuştur.
İslam tarihindeki bu tür hadiselerden ibret alınıp, toplumumuzda birlik ve beraberlik muhafaza edilerek pekiştirilmelidir. Aksi halde, geçmişteki bazı olaylardan hareketle, Müslümanların kendi aralarında sürekli suçlu arayarak bir grubu hedef tahtasına oturtmaları, bizim dışımızdakilerin ekmeğine yağ sürmekten başka bir işe yaramaz. Dün ve bugün, İslam tarihinde kabuk bağlayan bazı yaraları kaşıyarak Müslümanlar arasına fitne sokmak ve bizi böylece etnik parçalara ayırarak yok etmek isteyen bir dizi düşmanımızın bulunduğunu unutmamalıyız.
Bu tehlike karşısında Müslümanlar arasında birlik-beraberliğin koruması ve İslam kardeşliğinin tesis edilmesi kaçınılmazdır. Cenâb-ı Hakk’ın ahirette hükmedeceği ihtilaflı meselelerin, bu dünyada hükmedeni olmaya yeltenmek, bize kargaşadan başka bir şey kazandırmaz.
29 Ağustos 2020 tarihi Aşûra günüdür. Rabbim Kerbelâ’da şehadet şerbeti içen tüm ehl-i beyte rahmet etsin. Bizleri şefaatlarıma nail eylesin..” denildi.