Cumhuriyet Halk Partisi Babaeski İlçe Başkanlığı olağan Toplantısını 1 Aralık Perşembe günü İlçe Binasında gerçekleştirdi.
Katılımın az olduğu toplantıya; CHP Kırklareli İl başkanı Ünal Başkur, Babaeski İlçe Başkanı Erol Mutlu, CHP Babaeski İlçe Gençlik Kolları Başkanı Aykut Tapar ve diğer partililer katıldı.
Toplantının açılış konuşmasını yapan Erol Mutlu şunlara yer verdi; “Her hafta yapmamız gereken ama bazen hava şartlarından bazen ortamın uygun olmamasından dolayı bu tür toplantıları sürekli yapamıyoruz. Aslında yapmakta büyük fayda var. Bir arada olmamızın problemleri tartışmamızın partimize çok faydası olduğuna inanıyorum. Bundan sonra kendi kendimize de olsa bunu devam ettirmeyi düşünüyorum. Daha yoğun bir katılımla olması daha da iyi olacak.
Ben ilk önce Adana Aladağ’da çok acı bir yangın sonucu hayatını kaybeden 12 çocuğumuza Tanrı’dan rahmet, kederli ailelerine baş sağlığı diliyorum. Bir arkadaşım yapabileceğin bu mu diye sordu bana? AKP’liler de aynı şeyleri söylüyor. Söyleyecek çok şey var. Benim söyleyeceklerimi zaten hepiniz söylüyorsunuz. Eğitimin neresinden başlayalım? Cumhuriyet Hükümetinde adının önünde Milli olan 2 tane bakanlığımız var. Bunlardan biri Milli Eğitim Bakanlığı. 14 yıllık AKP Hükümeti döneminde Milli Eğitim olmaktan çıktı bu bakanlık. Adeta partinin arka bahçesine çevirdiler. Bakın Adana Aladağ’da devlet yurdunu depreme dayanıklı değil diye yıkan anlayış, Bayındırlık Bakanlığının şartnamesine uygun yapılmadığı tespit edilmiştir yangın sonrasında. Buna rağmen bu öğrenciler buraya dolduruldu. Adeta ölümle baş başa bırakıldılar. Bunları ben acizane bu tür toplantılarda seslendirebiliyorum. Ama partimiz, milletvekillerimiz hükümete gerekli uyarıları yapıyorlar, bilgilendirmeleri yapıyorlar. Artık ne kadar kaile alınıyor, alındığına da şahit olanımız yok galiba aramızda. Bunları daha sert bir şekilde nasıl uyaracağız, uyarılarımız göz önüne alınacak mı bunu zaman gösterecek. Bizim yapabileceklerimiz bunlar. “
Ardından konuşan İlçe Gençlik Kolları başkanı Aykut Tapar ise gündemi maddeler halinde sıralayarak, şunları ifade etti; “Öylesine zor günlerden geçiyoruz ki, gündemimiz hep olağanüstü.
-Nereden başlayıp, nerede bitireceği belli olmayan Anayasa değişikliği tartışmaları.
-Kuzey Irak’ta sıcak çatışmalar,
-Suriye’deki askerlerimiz,
-Her gün karşılaştığımız şehitlerimiz ve yaralılarımız,
-Dünya’nın 17. Büyük ekonomisi olmakla övünürken yakalandığımız ekonomik kriz, doların aşırı yükselişi ve ithalata duyarlı ekonomimizin sırtına binen yük,
-Yoksulların sırtına yüklenen dolaylı vergiler,
-Cinsel tacize uğrayan kız çocuklarımızın faillerinin affı ile ilgili düzenlemeler,
-Yokluk ve yoksulluktan tarikat öğrenci yurtlarına teslim edilip yangınlarda yitirdiğimiz evlatlarımız. Hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar dilerim. Ailelerinin ve ülkemizin başı sağ olsun. İnşallah bu tür acıları bir daha yaşamayız.
İçte bu tür olayları bir cümle ile özetleyecek olursak; çağ atladığını iddia ettiğimiz ülkemden memleket manzaraları diyebiliriz. Yaşamanın bile tesadüf hale geldiği güzel ülkem.
Mustafa Kemal Atatürk bize; Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım; bilim ve akıldır” derken acaba bizi böyle mi hayal etmişti sorarım size. Çok üzgünüm.
Toplantıda son olarak söz alan CHP Kırklareli İl Başkanı Ünal Başkur ise konuşmasında şunlara yer verdi;” Balkanlar soğuk hava dalgası girdi. Fakat Allah’ın hikmeti midir nedir? O batıdan bize bir türlü demokrasi dalgası, hukuk dalgası gelmiyor, barış dalgası, insan hakları dalgası gelmiyor. Umuyoruz bir gün yüce Rabbim bize de o rüzgarla soğuk havayla birlikte onları da estirir diye düşünüyorum. Hani boks ta bir terim var. Eskiden bizim çocukluğumuzda Muhammed Ali Clay’ın boks maçlarını gecenin bir yarısı izlerdik. Muhammet Ali arı gibi terimiyle abandone ederdi rakibini. Şu anki AKP mantığının da abandone etme mantığından hiçbir farkı yok. Her gün değişen gündemler ile, değiştiren yapay gündemler ile toplumu abandone ediyorlar ve düşünemez hale getiriyorlar. Bizi cambaza baktırıyorlar, her türlü varlığımıza ilişkin, Cumhuriyetin bütün kazanımlarına ilişkin, özgürlüklerimize, insan haklarına ilişkin, bütün neyse varlığımız hepsini alıp götürüyorlar. Bu yaşananlar cambaza bak hikayesidir arkadaşlar. Cambaza baktırıyorlar, götürdüklerini götürüyorlar.
Bu çerçevede gündem o kadar çok değişiyor ki biz Avrupa Parlamentosunun almış olduğu kararı mı tartışalım? Ya da 15-16 da toplanacak olan Avrupa Birliği Konseyinde, Avrupa Parlamentosunun müzakereler durdurulsun talebinin altında ki nelerin doğabileceğini mi tartışalım? Çünkü inanılmaz bir farkla Avrupa Parlamentosundan bir karar çıkıyor. 37 ye 479. Ondan sonra bağırıyoruz Ey Avrupa! Ey Amerika! Sorun çözülüyor mu?
Diyoruz ki ne olacak bu doların hali? Birileri de diyor ki bana ne ya onu Amerika düşünsün. Dolarla bizim ne işimiz var. Bankacı arkadaşım da şöyle diyor; Eğer ki Tayyip Efendi bağırmaya devam ederse o dolar yükselmeye devam edecek. Maalesef böyle bir doların endekslendiği bir değer var. Cumhurbaşkanımız bağırdı dolar yükseldi. İlginç bir hal. Nasıl yansıyor? Önümüzdeki günlerde göreceğiz. Eğer bir gecede petrol ürünlerine ilişkin ortalama 12-13 kuruş zam geliyorsa varın gerisini siz düşünün. Son 6 ayda kaybetmiş olan döviz karşısında fakirleştiğimiz yüzde 15’in üzerinde. Varın siz bunu düşünün.
Geçenlerde aldığımız veri. 60 katrilyon bölü 77 milyon arkadaşlar. Bu 77 milyona yansıyacak olan bir rakam. Rakamlar yalan söylemez ama rakamlara yalan söylettirilir. Sağ olsunlar çok da güzel yalan söylettiriyorlar gündemi değiştirme adına. Çünkü bizi cambazla uğraştırıyorlar. Neyi tartışalım. Siirt’te geçen hafta göçük altında kalan insanları mı tartışalım? Bir bilim insanı kalkıp her şeyi kadere bağlıyorsa batsın senin kaderin demek gerekiyor, batsın senin fıtratın demek gerekiyor. Diyanet İşleri başkanına atfedilen bir söz var; çok da teyit edemediğim için net söyleyemiyorum ama atfedilen bir söz diyelim. Yani din dünyasının en üstündeki resmi kurumdaki kişinin “Çok fazla önlem Allah’ı gücendirir” diye bir ifade var. Umuyorum bu doğru değildir. Eğer inancımızın hukuken devletin izah edildiği demeyim de; çünkü bana göre o kurumun bile olmaması gerekiyor. Ama devlet bunu at6amış, o kurumdaki bir insan bunu söylüyorsa hadi canım demekten başka bir söz düşmüyor. Bunların yaptığı bu pespayeliği toplumun her kesiminde dile getirmek gerekiyor, bu anlamsızlığı, bu dayattıkları anlayışı. Bunu ifade ettiğimiz takdirde insanlarımızı uyandırma şansımız var. Aksi takdirde her şey havada kalan bir söze dönüşüyor. Yaşamın her kesiminde bunları paylaşmamız gerekiyor.
Az önce Aykut Kardeşimiz Fırat Operasyonundan bahsetti. Bir bomba atıldı. Noktası noktasına enlemi boylamı her şeyi ifade edilerek. Açıklama yapamıyorlar. Bu bir acziyetin göstergesidir. İfade belli diyor ki; Suriye’nin donanımı buna yetmiyor. Acaba Rusya mı vurdu? Amerika mı? Koordinatlar çerçevesinde acaba onların hangi bileşeni bizim askerlerimizi katletti orada? Yok böyle bir rezalet. Ve ardından diyorsunuz ki bizim Fırat kalkanı operasyonuna kalkışmamızın nedeni; Bugünkü Esad’ı ortadan kaldırmak. Onun faşist, diktatör mantığını. Acaba o sıfatlar kimlere yakışıyor diye düşünmek lazım. Biz Suriye’ye demokrasi götüreceğiz! Ya sen önce kendi ülkene demokrasiyi getir. Önce bu ülkeye demokrasiyi getir de sonra Allah’ın Arabına demokrasi götür. Biz kendi işimizi becerdik de Suriye kaldı! Ama yazık insanlarımız gidiyor. Baba ne, benim o Arap bataklığında ne işim var? Tarihimize baktığımızda Arapların rolü ortada.
Geldiğimiz noktada çocukların cinsel istismarını mı tartışacağız? Ama teşekkür ediyorum. Özellikle de kadınlarımıza. Sonrasında ise gençlerimizin tün Türkiye’de verdiği mücadele ile o yasa geriye çektirildi. Ve Cumhurbaşkanı şunu demek zorunda kaldı; “Daha geniş bir mutabakat bu yasanın tekrar gündeme getirilebileceği” Umudunuz var mı? Benim çok fazla umudum yok. Onlar yine cambazla bizi uğraştırdıklarında yine gündeme getirecekler. Evvel ki akşam olduğu gibi; Orada cayır cayır çocuklar yanarken onlar mecliste akademisyenlere çifte maaş hakkını getirdiler. Çocukların cinsel istismarıyla ilgili yasa gündeme geldiğinde n4eler getireceklerine ilişkin ben kaygımı paylaşıyorum ve çok da inanmıyorum geniş uzlaşı mutabakatını yakalayacaklarına ilişkin. Tabii altında da neler yatıyordu onları da bilemiyoruz. Sonrasında ne yaşadık? Kadınlara yönelik şiddet. Bunu tartışmak gerekiyor. Tabii bunlar cambaza bak hikayesi arkadaşlar. Asıl yaklaşım demokrasinin cumhuriyetin tüm kazanımlarını kaldırmak arkadaşlar. Olağanüstü halin ortadan kalkmasını konuşurken bir de baktık ki Adana’da ki yangın meydana geldi. Utanç duyuyoruz ve bunun bir cinayet olduğuna inanıyoruz. Akşam elimize bilir kişi raporu geçti. Düşünebiliyor musunuz orada bir devletin yurdu yıkılıyor ve devlet yerine bir yurt yapmayıp, d4evlet yurtlarında öğrencilerin yüzde 14’ü kalırken yüzde 86 sının cemaat yurtlarına teslim edildiği bir süreci yaşattırılıyor. Burada insanlar 4+4+4 sisteminin getirdiği zorluklardan getiriliyor. Yoksul insanların çocukları orada kaderleriyle baş başa kalıyorlar. Bunu da kader ve fıtrat diye tanımlıyorlar. Bilir kişi raporunda çok ilginç şeyler var. Orası daha önceden erkek yurduyken kameralar varmış. Kız yurduna dönünce kameralar ortadan kalkıyor. Devletin bu tip kurumlarda şart koştuğu yöntemlerden bir tanesi. Başka bir gerçek; orta öğretim kurumlarında cemaatlere ya da bu tip kurumlara ilişkin yasa olarak böyle bir hak belirtilemez. Ama o yasayı bile delik deşik ettiler. Devletin denetimsizliği yüzünden bu süreç yaşanmış durumda. Yangın merdiveni var, yangın kapısı var, bu gibi durumlarda bir buçuk saate kadar dayanması gereken yangın kapısı PVC’den yapılıyor. Bunu denetleyen eğitim kurumları, belediye nerede? Yangın merdiveninden inildiğinde aşağıdaki kapının kolunu çıkarmışlar. Orada ki o canlar yavrular dışarı çıkamasın diye. Yani insanına böyle şüpheci bir yaklaşımla yaklaşan bir mantık olur mu? Bunu sorgulamak ve sorgulatmak gerek. Bize düşen de bu bilgileri sokakta bu gerçeği insanlarla paylaşmamız lazım. Eğer bunu yaparsak bir partili olarak, ülkesini seven bir vatandaş olarak gereğini yapmış oluruz diye düşünüyorum. Ama bunu yapmayıp da orada evlilik dizileri izlersek eğer biz görevimizi yapmamış oluruz. Biz AKP’nin dayattığı mantıkla mücadelemizi vereceğiz. Din alimiyim diye geçinen dinin adına o koltukları işgal edenlerle mücadele edebilmek için bunları insanlara anlatmakla bir şansımız var. Aksi takdirde başarılı olamayız. Temel sorumluluklarımız bunlardır.
Bir talebimiz var; kesinlikle ve kesinlikle hukukun uygulanmasını istiyoruz. Bundan kastım nedir? Yasa açık; Orta öğretim düzeyindeki bu yurtların denetimleri devlet tarafından yapılır ama devlet bu yurtların kullanım haklarını tarikatlara cemaatlere devredemezler. Bu anlamda biz hukukun uygulanmasını istiyoruz. Ve diyoruz ki Bir an önce devlet bu yurtlara el koysun. Devlet saray yapacağına yurt yapsın. Yurt yapsın ki; o fakir, o yoksul benim ülkemin insanları bir siyasi partinin arka bahçesi olacak nitelikte ki yurtlarda barındırılmasın. Devlet görevini yapmalıdır. Devlet insan için vardır. Ne adına insanlık adına, Türk insanı adına. Aksi takdirde maalesef bu iş farklı bir boyuta dönüşüyor. Yoksulun fıtratında taciz olmaması gerekiyor, yurtları bu anlamda cemaatlere devrettiklerinde çok geriye gitmeyin son 1 yılı sorgulayın. Bir sürü cinsel taciz vakası var. Yoksulların fıtratında ölümler yok. Bize düşende yoksulun kaderinde tacizin cinayetlerin olmadığını ifade etmek. Çok üzülüyorum, içim sızlıyor, içim yanıyor. Sabahleyin o belgeye baktığımda inanın gözlerim doldu. Benim de iki tane kız çocuğum var. Hiç kimsenin sonu böyle olmasın, hele çocuklarımızın okuma adına kandırılarak getirildikleri o yurtlarda beyinleri yıkanması sonucu böyle bir şeyle karşı karşıya kalmasınlar. Umuyoruz; İlgililer bu anlamda sesimizi duyarlar ve gereğini yaparlar.” (Hicran SÜNGÜ)