Ana Sayfa Gündem 23 Temmuz 2024 286 Görüntüleme

UNUTMADIK UNUTMAYACAĞIZ !!!

Babaeski Balkan Türkleri Dayanışma Derneği, 1998 Bulgaristan zorunlu göçünün 35. yılı ve Nuri Turgut Adalı’nın 20. ölüm yıl dönümü için Babaeski Belediye Atatürk Kültür Merkezi’nde anma programı düzenledi. Programda saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın ardından, açılış konuşmasını önceki dönem Edirne Balkan Türkleri Federasyon Başkan Yardımcısı Macit Mutlu yaptı.

Dernek Başkanı Gülsüm Kaynaklar’ın hoş geldin konuşmasının ardından, Belene Gazisi Seyit Ali Akgün, Bulgaristan’daki zulüm ve asimilasyon politikalarını detaylı bir şekilde anlattı. Kaynaklar, Türk ve Müslüman topluma yönelik baskıcı uygulamalardan, isim değiştirme zorunluluklarından ve yaşadığı acılardan bahsetti. Konuşmasında, Bulgaristan’daki baskı ve zulümlere karşı verdiği mücadeleyi ve yaşadığı trajedileri  şu şekilde aktardı; Değerli katılımcılar sizlere bana ayrılan zaman dilimi içerisinde kısaca Bulgaristan devletinin kendi vatandaşlarına yani bizlere Türk Müslüman toplumuna karşı yürütmüş olduğu baskıcı asimilasyon politikalarını anlatmaya çalışacağım. Bizler Osmanlı Rus Savaşı’ndan sonra doğduğumuz topraklarda özgürce yaşayamadık yaşatılmadık görünürde göstermelik demokrasi eşitlik sosyalist sloganlar yazdılar söylediler ancak bunların hiçbiri gerçekte uygulanmadı tam tersine bizlere karşı ırkçı ,faşist, ayrılıkçı bir politika uygulandı. Ana dilimiz Türkçe yasaklandı, camilerin çoğunu kapattılar ibadete açık olan camilere giden insanlarımızı da fişleyip işten çıkarıyorlardı annemizin bacımızın eşlerimizin kılık kıyafetlerine karıştılar şalvarlarını kestiler tüm bunlar aslında Krallık döneminde başlamıştı, ancak komünist döneminde tüm dünyanın gözü önünde acımasızca halkın üzerine tanklar ve kaleşnikoflar ile giderek etnik temizlik yapıyordu. Dönemin totaliter jivkov rejiminin ilk zorla isim değiştirme politikası 1971-1972 yıllarında Pomak ve Müslüman, roman kardeşlerimize karşı uygulanmıştır. Ancak bu Bulgarlar için asla yeterli değildi, çünkü onların esas hedefi türklerdi onun için 1980 yıllarının başında Türk köylerinde yaşayan Pomak Türk insanlarımızın isimlerini de karışık aileler bahanesiyle zorla değiştirmeye başladılar. Aynı bu bahane ile 3 Mayıs 1983 yılında benim yaşadığım Burgaz ilinin aytos ilçesine bağlı çenge (karageorgievo) da Kırcaali bezvodno köyünden gelme 4 ailenin isimlerini değiştirmek için devlet güçleri polis asker köye baskın düzenledi. Köye giriş çıkışlar yasaklandı, resmen olan üstü hal ilan edildi. Bu durum karşısında tüm çenge köy halkı ayaklanarak köyde yaşayan 4 aileye sahip çıktı ve güvenlik güçleri emellerine ulaşamadan köyü terk etmek zorunda kaldılar. Buna rağmen köylü 10 gün boyunca iş yerlerine gitmeyerek nöbet tuttular. Çengelköy halkın bu direnişi ülke ve dış kamuoyunda duyuldu, yabancı haber ajanslar Çengelköy halkının haklı direnişe mücadelesinden bahsediyordu. Devlet idarecilerinin ve fabrika müdürlerinin özür dilemesi ile 10 gün süren işe gitmeme ve çocuklara okula boykotu sonra erdi, köyde hayat normale döndü. Bu olay bizi epey düşündürdü ve sıra biz Türk halkına geldiği endişesi yaratmıştı . Ne tekim 1984 yılının Aralık ayında devlet tüm güvenlik güçleri ile Kırcaali bölgesinde’ki Türk köylerine baskın düzenleyerek silah zoruyla Türk Müslüman halkının isimlerini değiştiriyor haberlerini almaya bu baskınlarda kurtulmayı Başaranlar Kuzey Bulgaristan’da yaşayan akraba ve tanıdıklarının yanına kaçıyorlardı, bu kişilerin anlattıklarından Kırcaali bölgesinde zorla isim değiştirmeye baş kaldıran halka karşı ateş edildiği Yaralı ve şehitlerimizin olduğu yüzlercesinin beline adasına götürüldüğünü tutuklandığı haberlerini alıyorduk. Bizlerde kırcaali’de yaşananları başta anavatan Türkiye yetkililerine ve dünya kamuoyu ve medyalarına duyurmak amacı ile 3 Ocak 1985 tarihinde TC Burgaz başkonsolosluğu önünde yaklaşık 2000 dolayında kişinin katılımı ile barışçıl Mitink düzenledik. Tabii ki bu barışçıl miting güvenlik güçleri tarafından aşırı güç kullanılarak dağıtıldı ve 500 kişiye yakın vatandaş tutuklandı o kadar çok insanımızı göz altına aldı ki emniyet binası ve cezaevleri yeterli kaldı ve yüzlercesini okullara kapatarak gözaltında tuttular. Tutukluların ifadesi sonucu olacakki, 4 Ocak 1985 tarihinde akşam üstü 3 sivil toplam 6 polis evime baskın yaparak iki çocuğumun gözü önünde bana kelepçe takarak adli suçluymuşum gibi beni tutukladılar, evimi aradılar talan ettiler paralarımı ve ziynet eşyalarımızı aldılar tüm bunları savcılık izni olmadan yaptılar. Burgaz emniyetinde ve cezaevinde tek kişilik ücrete göz altında tutuldum. Fiziki psikolojik her çeşit işkencelere maruz kaldım. 11 Nisan 1985’e kadar Burgaz cezaevinde tutuklu olarak hem de her hangi bir mahkeme kararı olmadan bu süreçte avukat tutmama ve yakınlarım ile görüşmeme izin vermediler. Hiçbir şeyden habersiz 11 Nisan 1985 tarihinde 3,5 ay tutuklamadan sonra 7 arkadaşım ile beraber bizi bir cezaevi aracına bindirdiler ve nereye götürdüklerini söylemediler. Hepimiz ayrı hücrelerde tutulduğumuz için birbirimizden habersizdik, bazılarımız o kadar zayıflamış ki birbirimizi zor tanıyabilecek hücrelerde gece gündüz elektrik ışığında tutulduğumuz için de görmekte zorluk çekiyorduk. Yolculuk esnasında 2 defa şuurumu kaybettim, Başımı yol kenarından geçen şu kanalına sokarak arındırıldım. Beraber yolculuk ettiğimiz arkadaşlar diyorlardı ki benimle ilgili seydali belen’e kadar dayanamayacak. Burada Türk mezarlıkları yok nereye defnedebiliriz diye konuşuyorlar akşam üstü Tuna nehri’nin üzerindeki köprüden geçerken vahim uzun bir zor sürecin başladığı nı anlamıştım belene kampında zor günlerin başladığını jivkov rejiminin tehdit aracı olarak kullandığı insanoğlunun korkulu rüyası Bir ölüm kampı idi. O günlerde belen’e kampında bulunanların tek haber kaynağı yeni gelenler olduğu için bizden önce kampa getirenler hemen etrafımızı sardılar ve bizim Burgaz bölgesinden geldiğimizi duyunca bir köyde beraber çalıştığımız PTT müdürü beni bana sordu 3 ay önce tutuklanan köy doktorumuz Ali şer’i görmediniz mi ? Diye sordu yani mesai arkadaşım beni tanıyamamıştı. Belene kampında 59 gün tek kişilik tecrit hücresinde tutuldum hücrede daha önce tavuk bakıldığında bitliydi ve kokusu çekilir gibi değildi kanal fareleri üzerimizde cirit atıyordu pencerede cam yerine teneke Monte edilmiş içeriye biraz hava girsin diye bize verilen yemeklerin tarifi neredeyse imkansız domuzun kulakları, kuyruk, tırnak ve balık kafalarından yapılan sözlü çorbalardı. İçi kıllarla dolu yemeklerden dolayı çoğunlukla ishal oluyorduk. Hastalara ilaç verilmezdi. Tüm bu olumsuzluklara rağmen moralimizi yüksek tutuyorduk, hastalananlar ve ölümlere rağmen hiçbir arkadaşımızın yüzünde gözyaşı görmedim, birbirimize kenetlenmiştik işkenceler sonucu başı yarık çok darbelerinden vücutlarının her tarafında morarıklıklar, kırık kollar başı yarıklar, bunlar belene kampında sıkça görülen olaylardı. Belen’e de şahit olduğum onlarca olaydan sadece birkaç tanesini aktarmak istiyorum size Kırcaali kirli’de şehit edilen 18 aylık Türkan bebeğin dedesi Abdullah abi de belene deydi, acılar içerisinde kıvranan bebeğin kanı kucağına aldığında gömleğinde kalıyor hala evladığımı omuzlarımda taşıyorum gibi hissediyorum deyip kan damlalarını öperdi, temizlemiyordu. Kırcaali koşukavak ilçesinden kraldere köyünden Osman ve Ahmet kardeşlerin başları yarıktı kanlar sızardı eşim beni ziyarete gelmiş ancak yetkililer benim orada olmadığımı söyleyerek görüş izni vermemişler ben ise belen’e de tecrit hücresinde tutuluyordum. Ancak eşim görüş alanında görüş yapan bulunan diğer kamp arkadaşlarıma beni sormuş onların da benim hücrede tutulduğumu bilmediklerinden 20-25 gün önce beni yanlarından aldıklarını nereye götürdüklerini bilmediklerini söylüyorlar, eşim orada fenalaşıyor burgaz’a döndüğünde resmi makamlara müracaat ediyor, aldığı cevap eşiniz sofya’da yargılanacak ve görüş izni yok diye sağ olduğumu öğreniyor. 25 Temmuz 1985 tarihinde Sofya merkez soruşturma yönetmeliğine sevk edildim ve 12 Kasım 1985 tarihine kadar 32 nolu hücrede tutuldum, her çeşit işkenceler gördüm, banyo yapmak, havalanmaya, yakınlarım ile görüşmek ve mektup yasaktı. Hücrede ihtiyaç kovası ve lağım fareleri ile baş başa geçirdim sadece bir ay gibi zaman kırcaali’den Şükrü topçu ile beraber kaldım. Ayağında topuğu kopuk gibiydi işkenceler sonucu sülüklenerek sorguya çıkartılıyordu. Başta T.C olmak üzere batılı devletlerin baskıları ile bedene toplama kampı kapatıldı. Belene mağdurları Bulgar köylerine ve cezaevlerine dağıtıldı. Belen’e de olan soykırım mağdurları Kuzey Bulgaristan köylerine ve çeşitli cezaevlerine gönderildi. Kampta bulunduğumuz zamanlarda boyun eğmeyen bizleri isim, din değiştirmesini kabul etmezsek siyasi 108.madde gereği cezaevine göndereceklerini tehdit ederlerdi. Beni de 12 Kasım 1985 tarihinde mahkemeye çıkararak tehdit ettikleri 108. madde gereği 5 yıl ceza verdiler. Motiv Türk olduğumu içeren kimlik ve belgeler içeren mektup için komünist rejimi zayıflatmaya teşebbüs suçu duruşma kapalı olduğunda annemi, babamı ve eşimi duruşma salonuna girmelerine izin vermedi. O kadar bitkin ve tükenmiştim ki mahkeme koridorunda bekleyen annem beni tanıyamamıştı. Mahkemeden çıktıktan sonra Sofya hapishane Hastanesi’ne götürürdüm 15 gün tedavi gördüm. Hastaneden sonra Burgaz cezaevine getirildim ve ağır tecrit cez a hücresine koyuldum, ranza yok, battaniye yok 14 gün boyunca beton ve zemin üzerinde yattım. Hastane dönüşü 14 gün ağır tecrit hücre cezası verildiğini öğrendim, Daha sonra beni işe çıkarılan mahkumların koğuşuna koydular ancak burada herkes bana farklı bakıyordu. Sonradan anladım ki ben varmadan önce benim Burgaz bölgesinde halkın yiyeceklerine zehir kattığımı ve evimde radyo alıcıları bulunduğu yalanlarını uydurmuşlar. Bana haksız yere verilen 5 yıllık mahkumiyet cezasına yaptığım itirazı üst mahkeme red kararı verince 22 Nisan 1986 tarihinde beni eski Zağara siyasi mahkumlar cezaevine sevk ettiler. Cezaevinin en ağır 6-cı müfreze siyasi tutuklular bölümünde yine tek kişilik hücreye koyuldum. Burada artık işe götürmeye başladılar zehirli madde içeren kalayla bilgisayar kablolarına kaynak yapıyorduk çoğumuzun dişleri döküldü bazılarının saçları döküldü bu zor şartlara bir Batı Almanya vatandaşı dayanamayarak kendini yakarak intihar etti. 3 ayda bir görüşme hakkımız vardı o da 3 kişi ile sınırlıydı ve ziyaretçiler ancak 3 kilogram yemek getirebilirlerdi görüşme esnasında Türkçe konuşmak yasaktı. Bir görüşme esnasında anam bana oğlum nasılsın iyi misin diye sordu hemen görüşmeyi kestiler sebebi de anamın Türkçe konuşmasıydı. Annemi zorla itekleyerek görüşme odasından attılar, polisin annemi zorla salondan çıkarırken birbirimize bakışımız son bakıştı çünkü ceza olarak 3 ay olan görüşme hakkım 6 aya çıkarıldı ve annem bir sonraki görüş vaktine kadar ömrü yetmedi Hakkı rahmetine kavuştu. Savcı annemin cenazesine gitmeme müsaade etmedi ben azılı katil değildim adli suçlu değildim ben sadece barışçıl yollar ile en temel yaşam hakkım olan etnik ve dini kimliğim için mücadele eden birisiydim. Hapisten çıktıktan sonra annemin elini öpüp saçlarını okşamayı hayal ederken maalesef mezar taşını okşadım hem de bir Hristiyan mezarlığında çünkü siz annenizi anneniz sizi ne kadar severse ben de annemi o kadar severdim anneme jivkov rejimi İslami usuller ile Müslüman mezarlığında defnedilmesini bile çok görmüştü ve annemi bir Bulgar Hristiyan mezarlığına gömmüşlerdi Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun.

Şimdi de sizlere kısaca oğlum göksel’den bahsetmek istiyorum Göksel 27.10.1967 doğumlu veliko tırnova spor akademisinde okuyan onlarca madalya kazanan milli yıldızlar sporcularıydı. Ancak jivkov rejimi oğlumu da bir düşman olarak gördü ve tutukladı. Yaşı küçük olduğundan boyçinovtsi çocuk ıslah evine götürdüler, daha sonra berene kampına ve 1986 yılında yargılayıp 6 yıl ceza verdiler. Oğlum Göksel yaklaşık 4 yıl cezaevinde kaldıktan sonra Kasım 1989 yılında serbest bırakıldı, Askerlik görevini yapmadığı için bizimle Türkiye’ye gelmesine müsaade.

Evet değerli dinleyiciler yıllarca cezaevinde ve belene kampında kaldım işkenceler gördüm sağlığımı kaybettim eşim üzüntüden beyin kanaması geçirdi kendisine emniyet güçleri tarafından ahlaksızca beni boşaması için baskılar yaptılar, oğlumu çocuk yaşta tutuklayarak belen’e ve cezaevine kapatarak parlak geleceğini yok ettiler. Annem oğlu ve torunu cezaevindeyken üzüntüden hakka yürüdü.

Sözde”soya dönüş”yani asimilasyon sürecinde ailemin hayatını kararttılar. Tüm bunlar çok acı ancak benim için esas acı olan 35 yıldır tüm bu insanlık suçların işleyenlerden hesap sorulmamış olması ve cezalandırılmaması. Hiçbir sorumlu katil jivkov dahil yargılanıp ceza almamış olmasıdır. Hatta onların çocukları, torunları ve yakınları Bulgaristan’ın idaresinde bulunuyor olması insanın bizim yüreğimizi acıtıyor suçu var yargılanan yok. Bu suçlardan hesap aransaydı Bosna Hersek Srebrenitsa katliamları olmayacaktı. Bulgar etnik temizleme sürecinde görevliler gibi madalya ünvanlar verilecek hayalleriyle yaptılar. Bulgaristan anayasası hala Bulgaristan’da yaşayan Türk azınlığını inkar etmektedir. Umarım ki bu anlattıklarımız gençlere yol gösterir geçmiş tarihini bilmeyenin geleceği olmaz unutulan geçmiş ve suçlar tekrarlanır tüm yaşadıklarım mağdur ve mazlumun görevli limanı olan T.C Türk milletine helal olsun ne mutlu Türküm diyene”

Daha sonra ise

nomoderatör konfederasyon dış ilişkilerden sorumlu Başkan yardımcısı Zürfeddin Hacıoğlu araştırmacı yazar, konuşmacı aynı zamanda Belene gazisi Sn. Mehmet Türker’i davet ederek belgesel gösterimi ve asimilasyon sürecinde yaşananları anlattı. Katılım yapan Muhtarlarımıza STK Baskanlarımıza ve Lüleburgaz 31 Mart 2024 Tarihinda Bağımsız giren Belediye Başkan Adayı Serap Ürüne katılım yapan konuklarımıza Tesekkür ederiz diyen Dernek Baskanı Sayın Kaynaklar Belene gazilerimizede teşekkür belgelerinin dağıtımından sonra tüm katılımcilara ve konuklara ikramlarda bulunuldu.

HABER MERKEZİ

Yorumlar (Yorum Yapılmamış)

Yazı hakkında görüşlerinizi belirtmek istermisiniz?

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Tema Tasarım | Osgaka.com